22 Aralık 2015 Salı

BEDEN DİLİ OKUMAYI BİLMEYEN VAR MI?

BEDEN DİLİ OKUMAYI BİLMEYEN VAR MI?


www.mikroifadeler.com/blog bölümünde düzenli aralıklarla yazılar yazıyorum. Yazılarımı “Haftanın Mimiği“ olarak adlandırdım. O hafta güncel olan bir konuyu beden ve mimik tepkileri üzerinden değerlendiriyor, bazen de yalan, flört, duygular ya da empati üzerine çeşitli paylaşımlarda bulunuyorum. Bloğumuzdaki arama sonuçlarını gözlemlediğimde insanların özellikle “Beden dili nedir?“ başlığını çok fazla sorguladıklarını farkettim.

Bu hafta sizlerle;

“Beden dili nedir?”
“Birinin yalan söylediğini beden tepkilerinden anlayabilir miyim?”
“Müşterilerimin ya da ekibimin beden dillerini nasıl yorumlayabilirim?”sorularının cevabını arayacağız.

Lie to Me(Bana Yalan Söyle) ve Mentalist gibi diziler, vücut dilini okumanın çok kolay olduğu hissini verirler. Şayet çevremizdeki insanların beden ve mimiklerini okumak çok kolay olsaydı bir günde 200 tane yalan söylememiz ya da duygularımızı saklamamız mümkün olmazdı sanırım.

Sabah gözlerimizi açtığımız andan itibaren, gecenin geç saatlerine kadar bedenimizle hissettiğimiz duyguları çevremize iletiriz. Örneğin bir araba satın alırken, biriyle flört etmeye çalışırken, konferanslarda, maaş görüşmelerinde kısacası her yerde beden dili kullanırız. Daha genel çerçeveden bakarsak, karşımızdakine bir mesaj iletirken 3 temel kanal kullanırız. Söylediğimiz kelimeler, ses tonumuz ve son olarak beden dilimiz. 1960’lı yılların sonunda Mahrebian adlı psikoloğun yaptığı çalışma kullandığımız bu üç kanalın önem yüzdelerini bizimle paylaşıyor. Mahrebian; “insanoğlu mesajını karşısındakine iletirken 3 kanal kullanır. Bu üç kanalda Beden Dili %55, ses tonu %38 ve son olarak içerikte %7 oranında etkiye sahiptir.” der. Yanlış okumadınız ne söylediğiniz yalnızca %7 oranında etki eder. İnsanlar sizin ne söylediğinizden çok beden dilinize ve ses tonunuza bakıp bir yargıya varırlar.

Kısacası sabah güne başladığımız andan gece yatağa girdiğimiz ana kadar verdiğimiz her mesajda beden sinyalleri vardır. Bu sinyaller bilinçsizce yaptığımız anlık ya da uzun süreli hareketler olup, hislerimizin tercümanıdır aslında. Peki, verdiğim beden sinyallerini anlayabilmek için karşımdaki kişinin beden dili eğitimimi almış olması gerekir? Tabii ki hayır. Siz beden tepkilerinizi verirsiniz, karşınızdaki kişi bu tepkileri bilinçsizce alır ve sizinle ilgili yargıya ulaşır. Beden Dili eğitimleri, sizin insanları daha detaylı ve doğru okumanıza destek olurken aynı zamanda yanlış beden tepkilerinden uzak durmanızı sağlar.





Beden Dili Bir Puzzle’dır!

Beden dilinin çok sayıda küçük parçalardan oluşan bir puzzle olduğunu ifade edelim. Bu puzzle’ın en önemli parçaları:Eller, Ayaklar, Bacaklar, Gözler, Yüz, Omuz, Bel ve Duruş’ tur.

Beden Dili Etkisi

Az önce beden tepkilerimizin çevremizde inanılmaz etkileri olduğundan bahsettik. Peki işi biraz daha büyütsem ve desem ki, yalnızca çevremize değil kendi iç dünyamıza da inanılmaz etkileri vardır beden dilimizin. Biraz daha açalım. Örneğin omuzlarınız çökmüş, üst göz kapaklarınız düşük bir şekilde oturursanız şundan emin olun ki bir kaç dakika içerisinde psikolojiniz olduğundan daha kötü bir duruma dönüşecektir. Temel olarak bedenin beyne gönderdiği mesaj ben bitik durumdayım, sen de beden halime ayak uydur. Ya da tam tersini de söyleyebiliriz. Omuzlar dik ve yüzde tebessümlü bir duruş bizi olumlu etkileyecek ve iyi hissetmemize sebep olacaktır. O yüzden eğitimlerimde hep vurgularım. Nasıl durduğun, nasıl hissedeceğini belirler, dikkatli ol!

Yalancının Mumu

Beden dili ve Mikro İfadeler ( Mimik okuma ) yorumlanırken karşımızdaki kişinin yalan söyleyip söylemediğini de anlamamız mümkün. Araştırmalar özellikle mimikler üzerinden yalan tespitinin daha güvenilir olduğu yönünde. Daha önceki yazılarımda da sıklıkla vurguladığım gibi beden dilimizi kontrol edebilmemiz kolayken, mimiklerin kontrolü neredeyse imkânsızdır.

Gülümsemeyi sahte ve gerçek olmak üzere ikiye ayırıyoruz. Sahte gülümsemede temel olarak göz kenarlarımızın kırışmadığını, gerçek gülümseme de ise göz kenarlarımızın kırıştığını ifade edebiliriz. Kişi yalan söylediğinde tebessüm etme, karşısındakine sempatik görünme ihtiyacı hisseder. Ancak yalancı yalanını söylerken yüzünde gösterdiği mutluluk sahte mutluluktur. Yalan söylediğini düşündüğünüz kişinin tebessümünü gördüğünüzde yüzüne odaklanın. Göz kenarları kırışmıyorsa, kişi mutluluk maskesi altında sizi kandırmaya çalışıyor olabilir.
Yalanda beden diline baktığımızda ise; temel olarak stres seviyenin yükselmesiyle yalancı kendine dokunma ihtiyacı hisseder. Bu dokunma erkeklerde burun ve enseye dokunma tepkisiyken, kadınlarda göz, kirpik ya da kola dokunma şeklinde olur.

Son olarak beden ve mimik tepkilerinden yalanı anlamaya çalışırken en az iki ipucu yakalamayı önemseyelim. Tek ipucu bizi yanıltırken, iki ipucu doğruya ulaşmamızı kolaylaştırır.

Kullanılabilir İpuçları

İletişim halinde olduğumuz insanları daha iyi anlayabilmek için kullanabileceğimiz birkaç ipucu verelim.
Siz konuşurken muhatabınızın eli dudaklarına dokunuyorsa, o da bir şeyler söylemek istiyordur. Hemen söz verin.
  • Satış sırasında müşterinize söylediğiniz fiyat karşısında, müşterinin üst dudakları yukarı kalkarsa bu tepki tiksinme olarak değerlendirilir. Müşteri fiyatınıza tiksinme tepkisi verirse anlaşmanız neredeyse imkânsızdır.
  • İşaret parmağının muhataba doğrultulması tehdit olarak algılanır. Siz siz olun işaret parmağınızı hiçbir şekilde çevrenizdeki insanlara yönlendirmeyin.
  • Kişi konuşurken başparmağı sıklıkla ön plandaysa, bu tepki kişinin egosunun yüksek olduğunun güçlü bir belirtisidir.
  • Konuşma sırasında avuç içlerinin gösterilmesi dürüstlük ve zararsız olunduğunun mesajını verir.
  • Son olarak konuşma sırasında kişinin elleri birbirine kenetlenmiş ise, bu tepki kişinin o an iç gerginlik yaşadığını gösterir. İç gerginlik gördüğünüzde muhatabınızı rahatlatmaya çalışın. Ve tabii ki kendinizde bu tepkiyi görürseniz hemen elleriniz açın.

OĞUZ BENLİOĞLU 



3 Aralık 2015 Perşembe

Digital HR Konferansı

Bugün Salt Galata İstanbul'da gerçekleştirilen Digital HR Konferansı'ndayız..




2 Aralık 2015 Çarşamba

Yeniden.Biz'in davetindeydik.

HRM Danışmanlık İstanbul Ofisi Yeniden.Biz'in davetindeydi. Kale Grubu CEO'su Zeynep Bodur Okyay'ın sunumundan kareler... 



16 Ekim 2015 Cuma

NÖROLOJİ BİLİMİ

                                                NÖROLOJİ BİLİMİ  

Nöroloji bilimi olarak da bilinen sinir bilimi, sinir sisteminin nasıl geliştiğiyle , sinir sisteminin yapısıyla  ve neler yaptığı ile ilgili çalışmalardır.Nöroloji bilimi beyne, beynin davranışlarına ve beynin bilişsel işlevler üzerindeki etkisine odaklanır. Sadece normal işleyen sinir sistemi ile ilgili değil, aynı zamanda nörolojik, psikiyatrik ve nöro gelişimsel bozukluklara sahip insanlarda,sinir sisteminin neler yaptığı ile de ilgilidir.
Nöroloji geleneksel olarak biyolojinin alt bilimi olarak sınıflandırılır. Aynı zamanda bu günlerde nöro bilimi matematik, dilbilimi, mühendislik, bilgisayar bilimi, kimya, felsefe, psikoloji ve tıp gibi diğer bilimlerle yakın bağlantı kuran bir bilimler arası disiplindir. Birçok araştırmacı nöroloji biliminin aynı zamanda bir nörobiyoloji olduğunu söyler. Fakat nöroloji bilimi sinir sistemindeki hiçbir konuya direk atıfta bulunmaz iken nörobiyoloji sinir sistemindeki biolojiye bakar.
Günümüz nöro bilimcileri eskiye göre daha geniş kapsamlı alanlarla ilgilidirler.
Bunlar sinir sistemindeki hücre, fonksiyonel evrimsel, hesaplama, moleküler, hücresel ve tıbbi yönlerdir. Medilexicon’nun sağlık sözlüğüne göre nöroloji bilimi sinir sistemindeki yapı, fonksiyon, kimya, farmakoloji, klinik değerlendirmelerle ilgili bilimsel bir disiplindir. 

                                        NÖROLOJİ BİLİMİNİN TARİHÇESİ

Eski Mısırlılar zekanın yerinin kalp olduğunu düşünür. Mumyalama işlemi sırasında, beyini vücuttan kaldırırlar ancak kalbi vücutta bırakırlar.
Beyin üzerinde yazılmış en erken yazılar 1.700 M.Ö. Edwin Smith tarafından bulunan cerrahi papirüs yazılarıdır. Kafa yaralarına ve kafatasında kırıklara sahip iki kişinin, belirtileri, tanılarını ve muhtemel sonuçlarını tarif eden yazarlar   "beyin",  kelimesini yazılarında sekiz kez kullanmıştır.
Papirüs, papirüs bitkisinden yapılan Eski Mısır’a ait bir kağıt formudur. Bitki, Nil Nehri yanındaki yabani otlaklarda yetişir. -Bitki kağıt yapmak için yetiştirimiştir.-
Bir Amerikan antikacı ve koleksiyoncu olan Edwin Smith (1822-1906) Papirüs adını vermiştir.


M.Ö 1700 Edwin Smith Cerrahi Papirusunda geçen, gizli simge yazısı ile  beyin kelimesinin şekli.
M.Ö. 500 civarlarda, Beyin üzerinde farklı görünümler Eski Yunanistan'da ortaya çıkmaya başladı. Pisagor'un bir öğrencisi olduğuna inanılan Alcmaeon, zihnin beyin olduğunu yazdı; muhtemelen yazılı olarak fikrini ifade eden tarihte ilk kişi oldu. Hemen ardından Hippocrates beynin zekanın yerinde olduğunu söyleyerek onu izledi.

Daha sonra, Aristo (M.Ö. 384-322), Yunan filozof ve bilge, beyin kan soğutma mekanizması olduğunu söyleyerek devam etti. Bizim beyinlerimizin, sıcak kanı soğuttuğu ve  kanın sıcaklığını önlediği için, hayvanlara göre daha rasyonel davrandığımızı savunmuştur.

Yunan doktoru olan Calcedonia Herofilus (330-M.Ö. 250), ve Yunan anatomist ve kraliyet doktoru Erasistratus (circa. 300-240 BC), beyin ve sinir sistemi anatomisi için önemli katkıları olduğu biliniyor. Bergamalı Galen (129-dolaylarında. 200), Roma'da çalışmış bir Yunan anatomist olup beyinden daha yoğun olan beyincik, kasları kontrol ederken, beynin yumuşak olduğunu ve  bu sebeple duyuların yer aldığı beyinin işlediğini  belirtmiştir.
Mikroskop - muhtemelen 1590 yılında Hollanda'da icat edildi beyni çok daha derin bir şekilde anlamaya izin verdi.
1980'lerin sonlarında, Gamillo Golgi ( 1843-1926 ) bir İtalyan doktor, patolog ve bilim adamı, tek nöronların neye benzediğini göstermek için gümüş kromat tuzu kullandı. Santiago Ramón y Cajal (1852-1934) , bir İspanyol patolog, histolojist ve nörolog, Golgi’nin çalışmalarını aldı ve nöron doktrini oluşturdu  - hipotezi nöron, beynin fonksiyonel birimidir -. 1906 yılında, Golgi ve  Cajal’e  beyindeki nöronları sınıflandırılması ve geniş çalışmaları ile Nobel  tıp ödülü verildi.

YİRMİNCİYUZYIL VE GÜNÜMÜZDE NÖROLOJİ BİLİMİ

1950’lerden bu yana, sinir sistemindeki bilimsel araştırmalar esas alınarak, hesaplamalı nörobilim, elektrofizyoloji ve moleküler biyoloji gibi ilgili alanlarda büyük gelişmeler kaydedildi. Nöro bilim adamları sinir sisteminin yapısını, fonksiyonlarını, gelişimini ve anormalliklerini incelemeyi başardı.

MODERN SİNİR BİLİMİNİN UZMANLIK ALANLARI

Sinir biliminin, araştırma ve çalışma konularına göre kategorize edilmiş branşları;
Duyuşsal Sinirbilim
Davranışsal Sinirbilim
Hücresel Sinirbilim
Klinik Sinirbilim
Bilişsel Sinirbilim
Hesaplamalı Sinirbilim
Kültürel Sinirbilim
Gelişimsel Sinirbilim
Moleküler Sinirbilim
Nöromühendislik
Nörogörüntüleme
Nöroinformatik
Nörolinguistik
Nöropsikoloji
Paleonöroloji
Sosyal Sinirbilim
Sistemsel Sinirbilim

NÖROLOJİ BİLİMİNDEKİ SON ARAŞTIRMALAR

Özel bir hücre ile omurga yenileme -Welcome Trust - MRC Cambridge bilim adamları Hücre Enstitüsü, Cambridge Üniversitesi, omurilik yaralanmaları olan köpekleri yeniden yardımsız yürütmeyi başardı. Bilim adamları, kritik omurilik yaralanmasına sahip 34 tane köpeği Beyin dergisine rapor etti. Bu köpeklerin hiçbiri gerideki bacaklarını kullanamıyor,  arka ayakları ve çevresinde hiçbir duygu hissedemiyorlardı. Köpeklerin çoğu, özelikle Dachshunds  cinsi vardır ki, omurilik yaralanmalarına eğimlidir. Köpeklerdeki  bir disk kayması insanların aksine, omuriliğe zarar olasılığı vardır.
Bu deneyde Köpekler iki gruba ayrıldı. Gruplardan birine hücrelerinde bulunan (plasebo ) sıvısı enjekte edildi. Diğer gruba ise kendi burun astar koku sallamadaki hücreler enjekte edildi.
Diğer grubun aksine burun astarı koku salma hücreleri enjekte edilen köpekler, arka ayaklarını kullanıp, onlar ile ön ayaklarını koordine etmeyi başardı.



16 Eylül 2015 Çarşamba

EXPATLAR İnsan Kaynakları’ndan Ne Bekliyor?

EXPATLAR İnsan Kaynakları’ndan Ne Bekliyor?

‘İletişim,ücret ve önemsenme Expatlar’ın listesinde en üst sıralarda’ diye belirtiyor Robin Pascoe.

Bazı expatlar sadece İnsan Kaynakları’nın önceliklerini  bilmek ister.

Expatları görevlendirirken firmanın dilinden konuşma yapmayı pek kimse istemez,durum böyleyken,görevlendirilecek kişiye ya da ailesine uluslararası İnsan Kaynakları uzmanı tarafından sorulacak ilk soru: Ne yaptığımızı biliyor musunuz?
Bu soruyu sormak ilk başta sadece çalışan ve şirket ilişkisine yardımcı olmayacak, insan kaynaklarının görevlendirme süresince çalışan ve/veya ailesi  için ne yapıp yapamayacağını açıklaması için de iyi bir başlangıç olacaktır.
Aynı zamanda,expat ve aile üyeleri(eğer görüşmeye katılıyorlarsa),insan kaynaklarına görevlendirme sürecindeki beklentilerini genel olarak açıklayabilir.

Bu beklentiler nelerdir?
Genel olarak bilinen ,expatların herşeyi istediği ve genellikle  herşeyin önceden yapılmasını istediğidir.
Çalışanlar kariyerlerinin görevleri  boyunca nasıl ilerleyeceğini bilmek ister. Ülkelerine geri döndüklerinde şirketin içinde bir boşlukta kaybolmak istemez.
Çalışanların eşleri bütün taşınma hesaplarını bilmek ister ve gidilecek yerin ne kadar yaşanabilir bir yer olduğunu merak ederler.Çocuklar,bu süreç içerisinde ,ebeveynlerinin neden düzenlerini taşınarak bozduklarını bilmek isterler.

Johanna Glennie;
TESCO Perakende Gıda  Uluslararası Görevlendirme Müdürü
İnsan Kaynakları’nın bakış açısı,expatın ihityaçlarına ve adaptasyonuna göre değişen, gerekli olan şeyleri temin etmek olmalıdır.Fakat Glennie bazı kilit bölgeleri şöyle özetliyor;
Expat için kilit destekleme bölgeleri genel anlamda ,yurtdışı görevlendirme ve ülkeye geri dönüşün bütün süreçlerini yürütmek,istikrarlı irtibat kurmak ,kendi ülkeleri için bilgi kaynağı oluşturmak ve onları gündemde tutmak.
Glennie , expatların görevlerindeki son 6 ayında ,geri dönüşten önceki  en  çok desteğe ihtiyaç duydukları zaman olduğuna inanıyor.
‘İnsan Kaynaklarının geri dönüş sürecindeki görevi çok önemli’ diyor Glennie.
Çalışanların yeteneklerine ve vasıflarına uygun  görevlere döndüğünden emin olmalarına, herşeyden önemlisi,görevdeyken kişisel motivasyonlarının ve iş anlamında gelişimlerinin sürmesine yardım ediyoruz.
Neyse ki konuşarak iletişim kurmak maliyetsiz bir yoldur.insan kaynakları ve expatlar arasındaki iletişim kritik ve dikkatli olunması gereken bir süreçtir.

Aileyi unutmayın
Eğer aileye eşlik eden biri varsa,çoğu expat eşi işletme ve aile arasındaki iletişimin direk kendilerine gelmesi gerektiğine inanır.
Anekdotsal kanıtlar,çalışma arkadaşının genellikle tüm bilgileri aileye vermemesini,aile içi tartışmalardan kaçınmaları gerektiğini önerir. Bu eşlerle olan direk iletişim düşüncesini daha önemli kılar.
Çoğu expat eşi ailesinin ihityaçlarıyla ilgili ortaya fikir  atmada problem yaşar.Aslında,onlar insan kaynaklarının sistematik olarak yok saydıklarını ailenin ihtiyacı gibi hissederler.

Amanda Carter;
İngiltere’de Expat ve yazar
‘Benim kişisel düşüncem insan kaynaklarının insanlardan uzaklaştığı halbuki onların en çok önemsemesi gereken şey bu.’diyor
‘Atamaları zorlaştıran çalışanlar değil, aileleri.İnsan kaynakları personeli aileye nasıl hisseğini sormazsa nasıl bazı şeylerin gelişmesini bekleyebilir?’

Ailelerin ve eşlerin en çok istediği şey dinlenmek, dikkate alınmak ve danışılmaktır.Birçok atamada,insan kaynakları müdürleri asla eşlerle tanışmaktan ve onların gerçekten görevlendirmeyi isteyip istemediğini sormaktan rahatsızlık duymaz.

Amanda Carter ‘Expat olmak kazançlıydı, ama bu günlerde değil’diyor.Eşler daha çok seyahat masrafına gereksinim duyuyorlar ;ailelerini ziyaret etmek, çocuklarının yatılı okul masraflarını karşılamak ,telefon faturalarını ödemek için ve bu da insan kaynakları departmanlarının farkında olduğu gibi, expat eşleri ve yurtdışındaki expatlar önemli miktarda gelir kaybediyor.
Sonuç olarak, expatlar daha çok şunu bilmek isterler; şirket onları yaşadıkları yerden alıp başka bir yere aktardığında(yani bir nevi taşınmaya zorladığında) bu şirket için ne kadar önemli?